Gaziantep merkezli psikoterapist ve aile danışmanı olarak, ergen, yetişkin ve çiftlere yönelik profesyonel psikoterapi hizmeti sunmaktayım. Hizmetlerim arasında aile terapisi, evlilik/çift terapisi, yetişkin terapisi ve ergen danışmanlığı yer almaktadır. Hem yüz yüze (Şehitkamil / Şahinbey ve çevresi) hem de online terapi (Gaziantep) seçenekleriyle çalışıyorum.
18 ay süren bütüncül psikoterapi eğitimi (12 ay teori, 3 ay vaka analizi, 3 ay süpervizyon) ve uygulayıcı sertifikası için 10 ilave süpervizyon.
Çalıştığım ekoller ve yaklaşımlar: Duygu Odaklı Bireysel ve Çift Terapisi, Masterson Terapi, Ego State Terapi, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT).
6 ay süreli Bütüncül Oyun Terapisi eğitimi (5 ay teori, 1 ay vaka analizi) ve 10 süpervizyon ile uygulayıcı sertifikası.
Psikodinamik alanda 24 ay kapsamlı eğitim (Dr. Görkem Gökçelioğlu rehberliğinde); etik ilkelere, kişilik yapıları ve derin süreçlere odaklı çalışmalar.
3 ay Hipnoterapi eğitimi ve uygulayıcı sertifikası için 10 süpervizyon; hipnoterapi alanındaki akademik çalışmam: “Hipnoz Altında Cinsel Kimlik Karmaşası” bildirisi (İstanbul Psikoterapi Enstitüsü).
Etik, güven ve bilimsel temelli uygulamalar çerçevesinde bireylerin ve çiftlerin uzun vadeli işlevselliğini artırmaya odaklanırım.
Çift terapilerinde objektif ve bütüncül bir çerçeve sunarak hem bireysel hem ortak süreçleri ele alırım; evlilik terapisi ve ilişki odaklı sorunlara yönelik yapısal müdahaleler uygularım.
Yetişkin terapilerinde kaygı, depresyon, iş/stres kaynaklı sorunlar, kimlik ve anlam arayışları üzerinde çalışırım.
Ergen danışmanlığında gençlerin iç dünyasını anlamaya ve aile içi iletişimi güçlendirmeye yönelik hem bireysel hem aile oturumları yürütülür.
Füzyon Psikoloji Merkezi’nin kurucusu olarak Gaziantep’te aktif danışan kabulü yapıyorum.
Mesleki gelişimi desteklemek amacıyla ücretsiz seminerler düzenliyor, alanında uzman konuşmacıları davet ederek meslektaşlarımın donanımını güçlendirmeye katkıda bulunuyorum.
Gaziantep’teki çeşitli liselerde ergen farkındalığını artırmaya yönelik seminerler vererek gençlerin psikolojik sağlığını güçlendirmeyi hedefledim.
Çalışma yaklaşımım; etik ilkelere bağlı, güvenli, kanıta dayalı ve empati odaklıdır. Gaziantep’te aile, çift, yetişkin ve ergenlere yönelik terapi hizmeti arıyorsanız, web sitemiz üzerinden randevunuzu oluşturabilirsiniz veya iletişim numaramız üzerinden detaylı bilgi alabilirsiniz.
Psikodinamik terapi, bireyin bilinçdışı süreçlerini, erken yaşam deneyimlerini ve içsel çatışmalarını anlamayı amaçlayan bir terapi yaklaşımıdır. Temel prensip, kişiliğimizin ve davranışlarımızın büyük ölçüde farkında olmadığımız içsel dinamikler tarafından şekillendiği üzerinedir. Bu terapi ekolü, özellikle Freud’un psikanalitik kuramından türemiştir; ancak günümüzde daha kısa süreli, hedef odaklı ve modern araştırmalarla desteklenen biçimleri de uygulanmaktadır.
Psikodinamik terapinin merkezinde, kişinin bilinçdışı süreçleri ve içsel çatışmaları yer alır. Bu çatışmalar genellikle erken çocuklukta gelişir ve kişinin kendisiyle ve başkalarıyla ilişkilerini etkiler. Örneğin, bir çocuk sevgi ve kabul görme ihtiyacını yeterince karşılayamazsa, yetişkinlikte reddedilme kaygısı veya sürekli onay arama davranışları ortaya çıkabilir. Terapist, bu tekrar eden kalıpları fark etmeye ve bunların kaynağını anlamaya yardımcı olur.
Psikodinamik yaklaşım, kişinin stres, kaygı veya tehdit karşısında geliştirdiği savunma mekanizmalarını anlamayı da içerir. Örneğin bastırma, inkâr, yansıtma gibi mekanizmalar, kişinin zor duygularla başa çıkmasına yardımcı olur, fakat uzun vadede ilişkilerde ve duygusal yaşamda problemlere yol açabilir. Terapi sürecinde bu savunmalar nazikçe fark edilir ve danışanın daha sağlıklı başa çıkma yolları geliştirmesi sağlanır.
Danışanın terapist ile kurduğu ilişki, sıklıkla kişinin hayatında tekrar eden ilişki kalıplarını yansıtır. Buna “transferans” denir. Örneğin, sürekli eleştirilen bir danışan, terapist tarafından yapılan yapıcı bir yorumu bile eleştiri olarak algılayabilir. Terapist, bu süreç üzerinden danışanın bilinçdışı duygularını fark etmesine ve eski kalıpları dönüştürmesine yardımcı olur.
Psikodinamik terapi, geçmiş deneyimlerin bugünkü yaşamı nasıl etkilediğini anlamakla kalmaz; aynı zamanda danışanın şimdiki ilişkilerinde ve davranışlarında bu farkındalığı kullanmasını sağlar. Bu sayede kişi, otomatik olarak tekrar eden tepkilerini bilinçli bir şekilde gözden geçirebilir ve daha sağlıklı seçimler yapabilir.
Araştırmalar, psikodinamik terapinin özellikle depresyon, anksiyete, travma sonrası stres, ilişkisel sorunlar ve kişilik bozuklukları üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Modern yaklaşımlar, kısa süreli psikodinamik terapilerden uzun süreli derinlemesine süreçlere kadar çeşitlenmiştir ve danışanın duygu farkındalığını, empati kapasitesini ve ilişkisel becerilerini artırmayı hedefler.
Terapist, danışanın içsel dünyasını anlamak, güvenli bir alan yaratmak ve farkındalığı desteklemek için rehberlik eder. Terapi süreci, danışanın kendi duygularını ve içsel çatışmalarını keşfetmesine, anlamlandırmasına ve bu deneyimlerden öğrenerek büyümesine odaklanır.
Psikodinamik terapi, bireyin bilinçdışı dünyasını ve içsel çatışmalarını anlamasına yardımcı olan derinlemesine bir terapi yaklaşımıdır. Erken yaşam deneyimlerinden kaynaklanan tekrar eden ilişki kalıplarını fark etmeyi, savunma mekanizmalarını anlamayı ve geçmiş ile şimdiki zamanı bütünleştirerek sağlıklı bir içsel bütünlüğe ulaşmayı amaçlar. Bu süreç, danışanın duygusal farkındalığını artırır, ilişkilerinde daha bilinçli ve esnek olmasını sağlar ve yaşam kalitesini yükseltir.
Terapi odasında en sık karşılaştığım durumlardan biri, danışanların duygularını anlamakta ya da ifade etmekte zorlanmalarıdır. Oysa duygular, yaşamımızda hem rehber hem de ilişki kurmamızı sağlayan en önemli içsel deneyimlerimizdir. Duygu Odaklı Bireysel Terapi (Emotion-Focused Therapy - EFT) tam da bu noktada devreye girer.
EFT, bireyin duygularını tanımasına, düzenlemesine ve dönüştürmesine yardımcı olan, deneyim temelli bir psikoterapi yaklaşımıdır. Bu terapi anlayışına göre duygular yalnızca gelip geçen hisler değildir; aynı zamanda kişinin ihtiyaçlarının, değerlerinin ve yaşam öyküsünün derin bir yansımasıdır.
EFT’de amaç, duyguları bastırmak ya da yok etmek değildir. Aksine, danışanın duygularıyla güvenli bir şekilde temas kurması, onları anlaması ve dönüştürmesidir. Terapide, danışanın yaşadığı deneyimler “şu anda ve burada” üzerinde çalışılır. Yani sadece geçmiş değil, o anki duygusal süreç de merkezdedir.
Örneğin; yoğun kaygı yaşayan bir danışanla, bu kaygının altında yatan incinmişlik, yalnızlık ya da değersizlik duyguları ele alınır. Bu duygular terapötik bir ortamda işlendiğinde, danışanın kendine bakışı ve ilişkilerindeki tutumu derin bir şekilde değişmeye başlar.
Duygu Odaklı Terapi, Leslie Greenberg ve ekibi tarafından geliştirilmiş, araştırma temelli bir ekoldür. Yapılan bilimsel çalışmalar, EFT’nin özellikle depresyon, travma, kaygı bozuklukları ve ilişkisel sorunlar üzerinde etkili olduğunu göstermektedir.
Kendi mesleki pratiğimde EFT, danışanların en derin duygularına ulaşabilmeleri için güvenli bir yol sunuyor. Bazen yıllarca bastırılmış bir duygunun terapide görünür olması, danışanın hayatındaki en dönüştürücü adım olabiliyor. Çünkü duygular, aslında değişimin kapısını aralayan en önemli anahtarlarımızdır.
Sonuç olarak, Duygu Odaklı Bireysel Terapi, kişinin kendisiyle daha derin bir bağ kurmasına, içsel yaralarını dönüştürmesine ve yaşamında daha sağlıklı ilişkiler inşa etmesine yardımcı olan güçlü ve etkili bir yöntemdir.
Birçok çift, aslında birbirlerini sevdikleri halde ilişkilerinde kendilerini çıkmazda hissedebilir. Tekrarlayan tartışmalar, anlaşılmama duygusu, uzaklaşma ya da kırgınlık, ilişkideki bağı zedeler. Çiftler kimi zaman iletişim tekniklerini bilseler bile, asıl meseleye dokunmakta zorlanırlar: duygusal ihtiyaçlar.
İşte Duygu Odaklı Çift Terapisi (EFT), tam da bu noktada devreye girer.
Duygu Odaklı Çift Terapisi, 1980’li yıllarda Dr. Sue Johnson ve ekibi tarafından geliştirilmiştir. Temeli, bağlanma kuramına dayanır. İnsan ilişkilerinde en temel ihtiyacımız, sevildiğimizi, değer gördüğümüzü ve güven içinde olduğumuzu hissetmektir. Çiftler arasında yaşanan çatışmaların büyük kısmı, bu ihtiyaçların görünmez şekilde yaralanmasından kaynaklanır.
EFT, çiftlerin birbirleriyle yeniden güvenli bağ kurmalarını ve bu bağı duygusal düzeyde güçlendirmelerini hedefler.
EFT’de, çiftlerin birbirine yönelttiği öfkenin veya eleştirinin altında hangi duygusal ihtiyaçların ve kırılganlıkların yattığına odaklanılır.
Bilimsel araştırmalar, EFT’nin çift terapilerinde en yüksek başarı oranına sahip ekollerden biri olduğunu göstermektedir.
Çift terapilerinde sıkça görüyorum ki, çoğu zaman tartışmaların altında aslında derin bir “sevilme” ve “görülme” ihtiyacı yatıyor. EFT sayesinde, çiftlerin bu ihtiyaçlarını birbirlerine yeniden ifade edebilmelerine tanıklık ediyorum. Terapide, öfkenin yerini kırılganlık, suçlamanın yerini ise yakınlık alabiliyor. Bu süreç, sadece ilişkiyi değil, bireylerin kendi içsel dünyalarını da dönüştürüyor.
Sonuç olarak, Duygu Odaklı Çift Terapisi; çiftlerin birbirlerini suçlamaktan uzaklaşıp, yeniden güvenli bir bağ kurmalarını sağlayan, bilimsel etkinliği kanıtlanmış güçlü bir terapi yaklaşımıdır.
Terapide en sık karşılaştığım zorluklardan biri, danışanların ilişkilerinde tekrar eden döngüler yaşamalarıdır: Bir yandan yakınlık ve bağlılık isterken, diğer yandan bundan korkmak ve geri çekilmek… Ya da sürekli başkalarını memnun etmeye çalışırken, içten içe derin bir boşluk ve yalnızlık hissetmek… Masterson Terapi Yaklaşımı, tam da bu çatışmaları anlamak ve dönüştürmek için geliştirilmiş bir ekoldür.
Masterson yaklaşımı, Amerikalı psikiyatrist James F. Masterson tarafından geliştirilmiştir. Bu terapi ekolü, özellikle kişilik bozuklukları (borderline, narsistik ve şizoid örüntüler) üzerine yoğunlaşır. Temel varsayımı, çocukluk döneminde yaşanan bağlanma zorluklarının yetişkinlikteki ilişki biçimlerimizi ve benlik algımızı şekillendirdiğidir.
Masterson’a göre birey, çocukken “gerçek benliğini” ifade ettiğinde ebeveyn tarafından reddedilmiş ya da cezalandırılmış olabilir. Bunun sonucunda da kişi, kabul görmek için “sahte bir benlik” geliştirmek zorunda kalır. Yetişkinlikte de bu sahte benlik işlevsiz hale gelir ve kişi kendi ihtiyaçlarını, duygularını ve kimliğini sağlıklı biçimde yaşamakta zorlanır.
Masterson yaklaşımında amaç, danışanın gerçek benliğiyle temas kurabilmesi ve bu benliği yaşama cesareti geliştirmesidir. Bu süreçte:
Masterson yaklaşımı özellikle şu durumlarda oldukça etkilidir:
Kendi klinik pratiğimde Masterson ekolü, danışanların “görünmeyen” yaralarına temas etmemi sağlıyor. Çoğu zaman dışarıdan işlevsel görünen bir hayatın ardında, aslında derin bir boşluk, kırılganlık ve sahte uyum biçimleri olabiliyor. Masterson yaklaşımı sayesinde bu görünmeyen alanlar açığa çıkıyor ve danışan, kendi kimliğini yeniden inşa etme yolunda güçlü adımlar atabiliyor.
Sonuç olarak, Masterson Terapi Yaklaşımı; bireyin kendi gerçek benliğini bulmasına, sahte uyum biçimlerinden kurtulmasına ve daha sağlıklı ilişkiler kurmasına yardımcı olan, kişilik bozuklukları alanında etkili ve derinlikli bir psikoterapi yöntemidir.
Ego-State Terapi, bireyin kişiliğini bir bütün olarak değil, farklı “ego durumları” (ego-states) üzerinden anlayan ve bu durumlar arasındaki etkileşimleri ele alan bir psikoterapi ekolüdür. Her ego durumu, kişinin belirli bir yaşantısını, duygusunu, inancını veya davranış kalıbını temsil eder. Bu durumlar bazen bilinçli, bazen bilinçdışıdır ve kişinin günlük yaşamında karşılaştığı sorunların kaynağı olabilir.
Terapist bakış açısıyla, Ego-State Terapi kişinin içsel dünyasını haritalamak ve farklı ego durumları arasındaki çatışmaları çözmek için kullanılır. Örneğin, çocuklukta yaşanmış travmalar, genellikle bir “çocuk ego durumu” içinde saklanır ve bu durum yetişkinin yaşamında kaygı, öfke veya kendine zarar verme gibi tepkiler olarak ortaya çıkabilir. Terapinin amacı, bu ego durumlarını güvenli bir şekilde ortaya çıkarmak, onlarla diyalog kurmak ve entegrasyonlarını sağlamaktır.
Bilimsel olarak, Ego-State Terapi travma terapisi, dissosiyatif bozukluklar, anksiyete, depresyon ve davranışsal sorunlarda etkili bulunmuştur. Araştırmalar, kişilik içi çatışmaların ve bastırılmış duyguların çözülmesinde ego durumlarıyla çalışmanın terapötik fayda sağladığını göstermektedir.
Kısaca, Ego-State Terapi kişinin “içsel parçaları”yla çalışarak, hem geçmiş travmaları anlamasına hem de bu parçalar arasında uyum ve bütünlüğü sağlamasına yardımcı olur. Bu süreç, danışanın kendine dair farkındalığını derinleştirir, özgüvenini artırır ve yaşam kalitesini yükseltir.
Bilişsel Davranışçı Terapi, bireyin düşünce, duygu ve davranışları arasındaki ilişkiyi temel alan, yapılandırılmış ve çözüm odaklı bir psikoterapi ekolüdür. Temel prensip, insanların yaşadıkları sorunların çoğunun, gerçekliği yanlış algılayan veya işlevsiz düşünce kalıplarından kaynaklandığıdır. Bu düşünceler, duygusal tepkileri ve davranışları doğrudan etkiler; dolayısıyla düşünceyi değiştirmek, duygusal ve davranışsal değişimi de beraberinde getirir.
Terapist bakış açısıyla, BDT’de danışanla birlikte önce kişinin problemli düşünce ve davranış kalıpları belirlenir. Ardından bu kalıpları sorgulama, yeniden çerçeveleme ve yerine işlevsel düşünceler geliştirme çalışmaları yapılır. Örneğin, “Ben her zaman başarısızım” gibi otomatik olumsuz bir düşünce, terapötik süreçle daha gerçekçi ve dengeli bir bakış açısına dönüştürülür.
Bilimsel olarak, BDT depresyon, anksiyete bozuklukları, obsesif-kompulsif bozukluk, fobiler ve travma sonrası stres bozukluğu gibi birçok psikiyatrik ve davranışsal sorun için güçlü bir kanıt temeline sahiptir. Etkili ve kısa süreli bir terapi yaklaşımı olarak bilinir ve genellikle bireysel veya grup terapilerinde uygulanabilir.
Kısaca, Bilişsel Davranışçı Terapi kişinin düşünce-davranış-duygu döngüsünü fark etmesini, işlevsiz kalıpları değiştirmesini ve yaşam kalitesini artırmasını sağlayan bilimsel ve pratik bir yaklaşımdır.